Ortaokul zamanlarından beri hayatımdan eksik olmayan bir dostum uğradı geçenlerde yola düşmeden. Benim seyahat
sonrası hikaye anlatma beceriksizliğimle dalga geçti bir güzel ve ohh dedim,
ailem anladı artık ketumluğumdan değil, dilim dönmediğinden anlatamıyorum.
Tunç’un dediği gibi “eee, deniz vardı, palmiyeler falan, çok güzeldi” diyip
geçiyorum. Madem öyle yazalım, yazmaya çalışalım. Bu seyahate özel yazmak da
bir mesele, çünkü bir puja’daydım, Sanskritçe ruhani seremoni, bir nevi hac
yani. Böyle bir yoldaki uygulamaları paylaşmak ne paylaşana ne paylaşılana hayırlı;
ama neredeydik ne yaptık ne yedik ne içtik bahsedebilirim.
İnatla hala Bombay dediğimiz Mumbai uçusunda Gülenay ve
Rebecca ile karşılaştım. Gülenay ilk Sundance’te sonra da Vipassana inzivasında
yollarımın kesiştiği eski bir arkadaş. O da Agama’ya gitti, bir buçuk sene
orada kalıp hocalık nosyonunu alınca da kendi yoluna çıktı. Rebecca ile ise
geçen sene Tayland’da tanışmıştım. Böyle sessiz sakin, kendi halinde bir
kızcağız ama bir Havai dansı yaptı bize
ne olduğumu şaşırdım; o ‘kızcağızın’ içinden müthiş bir zerafet ve kıvraklık
çıktı, Havai dansının bu kadar naif ama
dişi olduğunu hiç fark etmemiştim.
Beraber havaalanında ilk Samosa’mızı yiyerek aktarmamızı
bekledik ve Nagpur’a, Hindistan’ın göbeğine uçup oradan bir otobüs bir taksi
Saoneer’e, Guruji’nin evine vardık. Ben kendimi Vipassana inzivalarına özgü o
sessiz sakin, kadın erkek münasebetinin olmadığı içe dönük bir ortama
hazırladıydım ama tabii Agama insanlarının olduğu yerde bu ne mümkün, cıvıl
cıvıl şenlikli bir durumda buldum. Yoga eğitmenliği eğitimini beraber aldığım
arkadaşlar, özellikle Joceline sağolsun biraz sessize sığınabildim. Joceline
eğitim boyunca hiç sohbet etme fırsatı yaratmadığım, sessiz sakin, içine dönük
ama sevimli bir kız. Biraz batı kafasında ve huysuz da bulurdum onu o zamanlar
çok tanımamakla beraber. Kısmet bu
zamanaymış, kurtarıcım oldu resmen. İçine girmek istemediğim o sosyallikten
beraber uzaklaştık, bana Guruji’nin evi ve hemen yanındaki Ayurveda
fabrikasının odalarından oluşan konaklama alanının en göze hoş görünen
köşesinde bir yer gösterdi ve böylece başladık.
Bu yola en sevdiğim Agama hocam Manu’nun vesilesiyle çıktım. Bu adam bu üstadlarla çalışıp böyle güzel bir melek oluyorsa tamamdır dedim. Guruji Shambala’nın kralının himayesinde beyaz Tantra yolunda bir usta. Beyaz tantra hak yolunun hayatın, evrensel enerji ve güçlerin içinden geçen versiyonu diyebilirim. Pratikte mantralarla ve yantralarla, Mahavidya’lar gibi kozmik güçlerle yapılan meditasyonlar, farklı elementleri içeren ritüeller; hayli şamanik bir durum. Uzatmıyorum bu kısmı, merak edene bilahire… Ben açıkçası hem beyaz tantra deneyimini yaşamak için hem de Manu ile uzun sohbetler sonunda bir şekil ikna olup çıktım bu yola. Hani artık yoga hocasıyız ya, bilelim bir şeyi anlatıyorken neden bahsettiğimizi. Hem de çok uzun zamandır ucunda ne olduğunu bilmediğim bir yola çıkmıyorum. Ne yiyeceğimi bildiğim restoranlar, ne alacağımı öngörebildiğim butikler, nasıl bir ortama gireceğimi bildiğim tatiller… Hatta geçen sene kimileri için çok radikal görünen Tayland’da aylar geçirme kararında bile aslında daha önce gittiğim, bildiğim bir adaya; öğretisini deneyimleyip benimsediğim bir okula gidiyordum. Ha şimdi de sürpriz faktörünü azaltan çok unsur var, katılımcıların çoğuyla aynı okulun öğrencisiyiz, bir kısmını şahsen tanıdığım 100 kişilik bir arkadaş grubunun güvenliğindeyim yani. Ama işte adım adım, şanti şanti belirsizliğe toleransımızı arttırıyoruz.
Bu yola en sevdiğim Agama hocam Manu’nun vesilesiyle çıktım. Bu adam bu üstadlarla çalışıp böyle güzel bir melek oluyorsa tamamdır dedim. Guruji Shambala’nın kralının himayesinde beyaz Tantra yolunda bir usta. Beyaz tantra hak yolunun hayatın, evrensel enerji ve güçlerin içinden geçen versiyonu diyebilirim. Pratikte mantralarla ve yantralarla, Mahavidya’lar gibi kozmik güçlerle yapılan meditasyonlar, farklı elementleri içeren ritüeller; hayli şamanik bir durum. Uzatmıyorum bu kısmı, merak edene bilahire… Ben açıkçası hem beyaz tantra deneyimini yaşamak için hem de Manu ile uzun sohbetler sonunda bir şekil ikna olup çıktım bu yola. Hani artık yoga hocasıyız ya, bilelim bir şeyi anlatıyorken neden bahsettiğimizi. Hem de çok uzun zamandır ucunda ne olduğunu bilmediğim bir yola çıkmıyorum. Ne yiyeceğimi bildiğim restoranlar, ne alacağımı öngörebildiğim butikler, nasıl bir ortama gireceğimi bildiğim tatiller… Hatta geçen sene kimileri için çok radikal görünen Tayland’da aylar geçirme kararında bile aslında daha önce gittiğim, bildiğim bir adaya; öğretisini deneyimleyip benimsediğim bir okula gidiyordum. Ha şimdi de sürpriz faktörünü azaltan çok unsur var, katılımcıların çoğuyla aynı okulun öğrencisiyiz, bir kısmını şahsen tanıdığım 100 kişilik bir arkadaş grubunun güvenliğindeyim yani. Ama işte adım adım, şanti şanti belirsizliğe toleransımızı arttırıyoruz.
Manu bu yola çıkmadan hepimizi çok uyardı yazılı sözlü; çok
primitif koşullarda, sefillik yaşayacağımızı, pratiklerin uçuk kaçık
gelebileceğini, neyi niye yaptığımızı anlamakta zorlanacağımızı ve batılı
kafalarımızın buna isyan edebileceğini, teslim olmayı deneyimlememiz
gerekeceğini ve her şeyden önce bir dolu arınma sürecinden geçeceğimizi… Ruhani
yollarla ilgilenmemiş olanlar için diyorum, arınma dediğin pis bir şey:) Hem
bedenen hem ruhen bir temizlenme sürecine girince yine aynı şekilde hem
bedensel hem ruhsal tepkiler verebiliyorsun; içinde beslediğin kara deliğin
derinliğine, yazgına göre de bu tepkiler oldukça şiddetlenebiliyor.
Saoneer pek çok batı Avrupalıyı delirtecek koşullardaydı
belki ama yurdumun köy evlerinde bolca konaklamış, üniversite yıllarında
uluslararası gençlik kamplarında uyku tulumlarında sıkış tıkış yerlerde yatmış,
dağlara kamp atmış biri olarak ‘pehhhh!’ dedim.
Beş gün o ritüel senin bu meditasyon benim… Amma ve lakin o kadar kolay
olmadı tabii. Bu puja Muladhara, yani kök çakra düzeyinde çalışıyor. Muladhara
bedenimizle evren arasındaki köprüyü kuruyor. Yani tüm fiziksel varlığımız;
bedensel sağlık ve gücümüz, fiziksel aleme dair isteklerimiz, ihtiyaçlarımız,
endişe ve korkularımız, egomuzu şişiren bağımlılıkların büyük yüzdesinin
kaynağı bu çakra. Haliyle herkes sırayla hasta oldu, bir dolu zorlu duygular
düşünceler su yüzüne çıktı. Saoneer’deki 3. Günümde hayli ağır bir grip
başladı; dördüncü gecemde astımla da şenlenen hastalığımla cebelleşirken bu kök
çakra duyguları öyle bir kabardı ki dayanamadım açtım bilgisayarı yazmaya
başladım içinden geçenleri. Aklımın daha duru ve seri işlediği ilk gençlik
zamanlarında yazarak şifa verirdim kendime; baktım uyuyamıyorum bu sıkıntıları
yazar da rahatlarım belki dedim ve neler çıktı inanamadım. İçimdeki rezil,
sefil, çirkin, mutsuz, ezik, başarısız, yalnız, sevgisiz beni en dibine kadar
yaşadım o saatlerde. Şimdi okudukça keyif aldığım bir samimiyet, bir temizlenme
hissi var o yazıda. Ondan sonra puja boyunca bu kadar yoğun olmasa da benzer
duygusal kabarmalar ve özellikle para ve kariyere, ilişkilere dair bir dolu
endişe çıktı ortaya.

Böyle böyle madden ve manen sefil, ritüeller sırasında ara ara durup ‘napıyorum ben burada, manyak mıyım neyim’ diye diye geçti günler. Puja’nın 6. gününde bir sonraki durağımıza Kamakya’ya doğru yola çıktık. Düşünün 101 kişi ve Guruji’nin yedi sülalesi aynı uçakla Kalkuta’ya uçuyoruz! Toplu seyahat konusunda rekorlarım 4 otobüs AEGEE’li genci Ankara’dan Kapadokya’ya götürmek veya 30 kişilik otobüsle Makedonya deneyimi gibi karayollarıyla sınırlıydı (Bunu düşünürken hep dedim kendime, çok şanslıyım tüm bunları yaşadığım için). Bu kalabalıkla uçak kapatmak yeni bir deneyimdiJ Yol hepimize iyi geldi, Guruji’nin ortamının yoğunluğundan uzaklaşmak, yol heyecanı, Kalkuta’da temiz bir odada sıcak bir duş…Tüm bu yollar boyunca belli uçak biletleri dışında hiçbir organizasyona girmeden, tamamen akışında hareket etmenin de keyfini yaşadım. Hoşluklar denk geldi hep. Ve Kamakya…Her tantrik ortam gibi burası da yoğun ama sefil; vedantik yollar çok güçlü olduğu ve siyah tantra yolunu takip eden kara büyücülerin olumsuz etkisi nedeniyle sanırım, tantrik yolun aslında insana düşündüreceği estetik ve sanattan eser yok bu enerji noktalarında. Ama işte enerji noktalarıymış buralar, görüyoruz biz de. Kamakya bu anlamda çok özeldi, kendimi tuhaf bir şekilde, henüz iyileşmemiş olmama rağmen çok çok iyi hissettim. Dünya’nın yoni’si (Sanskritçe vajina) deniyor buraya, hikayesi bir kıskançlık sonucu parçalara ayrılan Shiva’nın eşi Parvati’nin yonisinin Kamakya’ya düşmesi gibi bir şey, detaylar anlatana göre değişiyor. Buradaki her tapınak belli bir kozmik güce adanmış ve küçücük karanlık, tütsülerle buram buram kokan bu mekanlar, Bengallilerin yoğun keçi kurbanı ritüellerinin de kısmı etkisiyle oldukça yoğunlar; içlerine girdiğinizde bir tuhaf hissediyorsunuz. Ana tapınağın derinliklerindeki mağara beni benden aldı, çok özeldi gerçekten. Amma ve lakin Kamakya kesinlikle turistik bir yer değil, anca bu konularla ilgilenenler için anlam ifade edecektir. Tüm bunları yaşarken hep Anadolu’da buna benzer yoğunluk taşıyan yerleri, kendi köklerimin, çerkeslerin ruhani pratiklerini merak edip durdum.
Böyle böyle madden ve manen sefil, ritüeller sırasında ara ara durup ‘napıyorum ben burada, manyak mıyım neyim’ diye diye geçti günler. Puja’nın 6. gününde bir sonraki durağımıza Kamakya’ya doğru yola çıktık. Düşünün 101 kişi ve Guruji’nin yedi sülalesi aynı uçakla Kalkuta’ya uçuyoruz! Toplu seyahat konusunda rekorlarım 4 otobüs AEGEE’li genci Ankara’dan Kapadokya’ya götürmek veya 30 kişilik otobüsle Makedonya deneyimi gibi karayollarıyla sınırlıydı (Bunu düşünürken hep dedim kendime, çok şanslıyım tüm bunları yaşadığım için). Bu kalabalıkla uçak kapatmak yeni bir deneyimdiJ Yol hepimize iyi geldi, Guruji’nin ortamının yoğunluğundan uzaklaşmak, yol heyecanı, Kalkuta’da temiz bir odada sıcak bir duş…Tüm bu yollar boyunca belli uçak biletleri dışında hiçbir organizasyona girmeden, tamamen akışında hareket etmenin de keyfini yaşadım. Hoşluklar denk geldi hep. Ve Kamakya…Her tantrik ortam gibi burası da yoğun ama sefil; vedantik yollar çok güçlü olduğu ve siyah tantra yolunu takip eden kara büyücülerin olumsuz etkisi nedeniyle sanırım, tantrik yolun aslında insana düşündüreceği estetik ve sanattan eser yok bu enerji noktalarında. Ama işte enerji noktalarıymış buralar, görüyoruz biz de. Kamakya bu anlamda çok özeldi, kendimi tuhaf bir şekilde, henüz iyileşmemiş olmama rağmen çok çok iyi hissettim. Dünya’nın yoni’si (Sanskritçe vajina) deniyor buraya, hikayesi bir kıskançlık sonucu parçalara ayrılan Shiva’nın eşi Parvati’nin yonisinin Kamakya’ya düşmesi gibi bir şey, detaylar anlatana göre değişiyor. Buradaki her tapınak belli bir kozmik güce adanmış ve küçücük karanlık, tütsülerle buram buram kokan bu mekanlar, Bengallilerin yoğun keçi kurbanı ritüellerinin de kısmı etkisiyle oldukça yoğunlar; içlerine girdiğinizde bir tuhaf hissediyorsunuz. Ana tapınağın derinliklerindeki mağara beni benden aldı, çok özeldi gerçekten. Amma ve lakin Kamakya kesinlikle turistik bir yer değil, anca bu konularla ilgilenenler için anlam ifade edecektir. Tüm bunları yaşarken hep Anadolu’da buna benzer yoğunluk taşıyan yerleri, kendi köklerimin, çerkeslerin ruhani pratiklerini merak edip durdum.
Sonraki durak Tarapith gelecek yazıda...
Resimler: bbtomas.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder